Günaydınım...

Günaydınım...

Aslında burada gün ben, aydın sen... Günaydın.

Gece ben, şafağım sen, aydınlığından esirgeme istersen...

Ne garip ve küçücük bir ifade, küçücük bir kelime: Günaydın...

Oysa ki, manası değişir kişiden kişiye...

Kimi için yeni bir günün başıdır, güneş açmış, gün başlamıştır...

Sıradan bir zaman diliminin başlangıç saatleridir bazıları içinse.

Sanki bir geçmiş olsun gibidir günaydın...

Gece ağır bir hastalık gibi çökmüştür ruha, karanlık işkence etmiştir, hiç merhamet etmeden kalbe ve odalar dolusu yalnızlıklarıma... Gece; dolunay ışığında sorgulara çekilmektir…

Çapraz çapraz sorulara, bilmediğin cevapları vermeye çalışmaktır...

Hırsız polis olmaktır, çalınmış kalplere bir kovalamacadır, aklın kalbi kovaladığı, faili meçhul yalnızlıklarımı sorgulamaktır...

Aydını beklemektir, zifir zindan kör ve dipsiz kuyulardan yukarı bakmaktır…

Tekrar yaşamak için umut etmektir sessizce...

Seni beklemektir, gelmediğin halde beklemektir...

Kor ateşlerin içinde tir tir titremektir, bölük pörçük uykularda sonsuz uçurumlardan düşmektir, tam dibe vurmuşken, ismin, lal olmuş dillerimde sayıklayarak kan ter içinde sıçramaktır...

Korkmaktır, çok fazla korkmaktır. Uykulardan korkmaktır, uçurum gibi gözden düşmekten korkmaktır...

Ve... Usulca gün ağarır, aydınını bekler, yaklaşmıştır onca arbededen sonra vuslat...

Bilmem anlatabildim mi? Seni aydın yapanı, beni de gün yapanı... Anlatabildim mi?

Seni gül, beni bülbül yapanı...

Günaydınım güzelliklerin tümü...

(Semra Kaygun)

YORUM EKLE